Döngü’de Şiir

Döngü Üçlemesi’nin onlarca dize içermesi gerekiyordu; destansı bir hikayede ozanlar, türlü senfoniler, farklı medeniyetlerin kutlamaları ve ağıtları olur da dize olmaz mı? Roman yazmak nihayetinde insan işidir, fakat şiir simyadır ve şiir yazabilmek için büyücü olmak gerekir. Büyücü olmadığım ve simya bilmediğim için, romanlardaki şiirlere en az romanlar kadar çalıştım desem, yanlış olmaz.
Bu dizeler bazen aşağıdaki gibi klasik türde, bazıları libretto (romandaki oratoryolar/ağıtlar için sözler), bazen daha modern yapılarda şiirlere dönüşüyor. Yazarken epey zorlandığım türlerden biri de, Hrug Savaşı’nı bir tepeden izleyen yardımcısı çocuğun yardımıyla takip eden kör bir ozanın şarkı sözleriydi. Velhasıl dize, şiir varsa yaşam var ve yaşamın olduğu yerde umut var.
Aşağıdaki iki dörtlük Mansur Hoca’nın ölen oğlu Aşkar’ın ardından yazdığı şiirdir. İran asıllı bir Türk olan ve klasik edebiyata meraklı olan Mansur’un ufkuyla dize yazmak kolay değildi, fakat sonuç onun da benim de içime sindi. Üçlemenin ilk romanı Göklerden Gelen Umut’ta bu dizelerle karşılaşacaksınız.
I.
Belli ki ah dostum, yokluğunla hüveyda hükmümü de vermişsin
Kendine o ırak menzili, elin hanesini heyhat mesken bellemişsin
Belli ki can kalbinde yankımız yok, yâd ellerde ahu zar etmişsin
Hasretini sek içtiğimiz masada bizi boynu bükük saki eylemişsin
II.
Gel gör ah dost, aşikâr tek sana atan yüreğim şikâr olup can verdi
Talan oldu gel gör, bahara dem bahçemde lâl güller bir bir elendi
Bir tek mazi kaldı son çare tutunmaya, anılardan uzanan elin gibi
Ya ak kefeni gönder ya da gel artık ak bir atın üzerinde gelin gibi